NE ARAMIŞTINIZ?
Sertifikanı Sorgula
Osmanlı’da mücevherlerin yeri, tahmin edildiğinden çok daha kritik bir öneme sahiptir. Mücevher; her toplum, medeniyet ve uygarlıkta olduğun gibi Osmanlı’da da gücün ve ihtişamın simgesi olmuştur. Özellikle saray çevresinde ve padişahlarca son derece önem verilen mücevherler arasında en önemlilerinden biri altındır.
Altın her dönem olduğu gibi Osmanlılarda da gücün, zenginliği ve ihtişamın sembolüdür. İstanbul’un fethedilmesinin ardından 17. Yüzyıla kadar devam eden süre boyunca Osmanlı’da sadece mücevherler değil aynı zamanda kuyumculuk da seçkin bir meslek olarak görülmüştür. Hatta taht adayı padişah çocuklarının aldıkları eğitimde kuyumculuğa yer verilmiştir.
Fatih Sultan Mehmet ve Kanuni Sultan Süleyman gibi Osmanlı’nın en önemli hükümdarları, kuyumculuk ve mücevherat üzerine eğitim almıştır. Osmanlı’da mücevherlerin yeri özellikle sarayda açık bir şekilde gözlemlenebilir. Taht ve padişahın taktığı kavuk başta olmak üzere Osmanlı sarayları değerli taşların benzersiz dokusuyla doludur.
Osmanlı’da mücevherlerin yeri kadar Osmanlı döneminde kullanılan mücevherlerin günümüze uzanan yolculuğu da oldukça dikkat çekicidir. Başta altın olmak üzere mücevherler, her zaman gücün ve ihtişamın simgesi olmuştur. Aynı zamanda zenginliği ifade etmiş ve devletin hazinesinin başat aktörü konumuna ulaşmıştır.
Bu doğrultuda Osmanlı geleneğinden itibaren altın gibi değerli mücevherlerin rolünde önemli değişimler gözlemlenir. Altın, başlangıçta devlet ve toplumların gücünü ifade eden en önemli zenginlik aracıdır. Gündelik yaşamda yeri olmasına karşın, modern dünyada bugün olduğu gibi yaygın bir kullanıma sahip değildir.
Osmanlı döneminde altın, çoğunlukla zenginliğin bir aracı olarak görülmüş ve hazinen bir parçası olarak düşünülmüştür. Kadınların çok sık kullandığı aksesuarlar dışında altının en önemli yeri Osmanlı’da sarayın mali işlerinin gerçekleştirildiği alandır. Kısaca Osmanlı’da zenginliğin ve ekonomik gücün bir simgesi olarak daha keskin bir şekilde ön plana çıkan altın, günümüzde benzeri olmayan muhteşem tasarımlarla gündelik yaşamın parçası olan aksesuarlara dönüşmüştür.
Osmanlı’da mücevherlerin yeri büyük oranda saray ve çevresinin etkisiyle belirlenmiştir. İstanbul’un fethedilmesinin ardından Topkapı Sarayı inşa edilmiş ve büyük oranda altından oluşan devletin kasası daima burada saklı tutulmuştur. Bununla birlikte Osmanlı döneminde altın kullanımına ilişkin birçok gündelik detay da yer alır.
Osmanlı’da; silahların, sorguçların, mataraların, kaselerin ya da tahtın belli noktalarında yer verilen altın, Osmanlı saray mücevherlerinin en önemli bileşenidir. Öyle ki gündelik yaşamın her noktasına sirayet etmiş çeşitli kap ve bardaklardan padişahların kullandığı aksesuarlara kadar birçok farklı ihtiyacın karşılanmasında yer edinmiştir.
Osmanlı’da mücevherin yeri saraydaki kadınlar için de son derece önemlidir. Lale, gül ve sümbül gibi motiflerin ön plana çıkarıldığı benzersiz tasarımların fazlasıyla yer aldığı altın aksesuarlar, saray kadınlarının en vazgeçilmez takıları arasındadır. Bu geleneksel motifler, zamanla yerini çok daha modern ve iddialı modellere bırakmıştır. Bununla birlikte altın, Osmanlı döneminden günümüze kadar ihtişamın, asaletin, gücün ve zenginliğin en önemli sembolü olmaya devam etmiştir.
Osmanlı’da kuyumculuk geleneği de mücevher gibi oldukça önemli bir yere sahiptir. Osmanlı’da mücevherlerin yeri ve buna bağlı olarak kuyumculuk, en önemli zanaat dallarından biri olarak kabul edilmiştir. Özellikle 16. yy. boyunca kuyumculuk sanatı, sadece saray ve çevresinde değil aynı zamanda toplumda da son derece önemli bir yere sahip olmuştur.
Osmanlı’da kuyumculuğun bu kadar gelişmiş olması ve böylesine önem verilmesinin en temel sebebi altın gibi değerli taşların aynı zamanda bir statü aracı olmasıdır. Altın ya da benzeri değerli taşlar, zenginliği ve asaleti ifade ediyor olduğundan üst zümrenin vazgeçilmez bir parçasıdır. Aynı zamanda saray ve çevresi de kuyumculuk zanaatının eserlerine yüksek düzeyde ilgi göstermiştir.
Kemer, toka, gerdanlık, küpe, bilezik ve broş gibi aksesuarlarda altın kullanılmış ve bu aksesuarlar asaletin bir göstergesi haline dönüşmüştür. Özellikle saray eşrafı, sarayın üyesi olduğunu göstermek adına bu tarz aksesuarların kullanımına son derece özen göstermiştir. Dolayısıyla Osmanlı’da mücevherin yeri, asaletin ve gücün çok açık bir şekilde ifade edilmesi esasına dayanır.
Elizi'de yer alan eşsiz Trabzon hasır seti taşlı özel tasarım el işçiliği olan ürünleri inceleyebilirsiniz.
Osmanlı’da mücevherin yeri, gündelik yaşam ve saray çevresi olmak üzere iki farklı şekilde değerlendirilmelidir. Sarayda çoğunlukla gücün, zarafetin ve asaletin simgesi olan altın, halk arasında da değerli bir madendir. Saray çevresinde olduğunun aksine altın halk arasında büyük oranda zenginliğin ve mal varlığının sembolü olarak kullanılır.
Bazı durumlarda ise sembol olmaktan çok bir çeşit değişim aracı, yani para işlevine sahiptir. Bununla birlikte altın gibi değerli madenlerin Osmanlı’da kullanımı evlilik gibi organizasyonlarda da ortaya çıkar. Gebelik ve evlilik gibi süreçlerde kadınlar için altın hediyelerin alınması, Osmanlı’da mücevherin yeri için oldukça çarpıcı bir örnektir.
Elizi Kuyumculuk, Osmanlı’dan günümüze kadar uzanan Trabzon Hasır altın geleneğini sürdürüyor. Trabzon Hasır Bilezikler gibi tamamen el işçiliği ve özel tasarımlardan oluşan benzersiz koleksiyonlarıyla altının zarafet, asalet ve güç dolu anlamını tarzınıza taşıyabileceğiniz özel altın aksesuarlar Elizi Kuyumculuk’ta!
Bir önceki yazımıza https://www.elizi.com.tr/blog/dugun-setinde-essiz-parcalar-hangileri linkinden ulaşabilirsiniz.